GüncelKadınMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | Ezilenlerin tarihi yol göstermeye devam ederken;  Sınıf ve kadın mücadelesinin iç içeliği üzerine

"Kadına ezilen, erkeğe ise ezen konumunu atfeden ataerkinin cinsiyetçi politikaları ile şekillendirdiği toplumsal ilişkiler ve bunun üretim ilişkileri ile bütünselliği ataerki ile mücadelenin sınıf mücadelesinde olmazsa olmaz olduğunu ortaya koyarken, ataerki ile mücadelenin öznesi ise ezilenler, yani kadın ve LGBTİ’lerdir"

Tarihte kendini gösteren ilk sınıf çatışması, erkek ile kadın arasındaki uzlaşmaz karşıtlığın karı-koca evliliği içindeki gelişmesiyle; ve ilk sınıf baskısı da dişi cinsin erkek cins tarafından baskı altına alınmasıyla eş güdümlüdür.” (Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Engels)

Özel mülkiyetin ortaya çıkışından günümüze ezen-ezilen ilişkisi basitten karmaşığa doğru şekillenmiş olup bu ilişkinin sürekliliği ekonomik, sosyal, kültürel, cinsel vb. ilişkilerin iç içe geçmesiyle sağlanmıştır. Sömürü düzeni sürekliliğine yanıtı kendisini ihtiyaca göre revize ederek ararken sömürünün boyutları katmerlenmiş;  ezen-ezilen ilişkisi buna bağlı olarak keskinleşmiştir.

Sınıflı toplumun ilk ortaya çıkışından bugüne ekonomik ve toplumsal ilişkilerin iç içe geçmişliği bu toplum biçimini destekleyen ve süreğenliğini sağlayan biçimde olmuştur. Birbirinden ayrı ele alamayacağımız, birbiri ile sürekli etkileşim halinde olan bu ilişki türleri, bugün kapitalist-emperyalist sistem içerisinde aldığı boyutla beraber ezen-ezilen ilişkisinin sürekliliğini çok yönlü beslemektedir.

Diğer yandan kendisini ihtiyaca göre yenilediğini belirttiğimiz düzen, salt ezenler üzerinden belirlenmemektedir. Sömürücü sistem üretim ilişkileri bakımından çıkmaza girdiği yerde kendisini yenileyerek yoluna devam etmeye çalışırken bu çıkmazın ezilenlerin “özne” misyonuyla alakalı olduğunu söyleyebiliriz. İlkel komünal toplumdan köleci topluma, feodalizm, kapitalizme toplumsal-ekonomik ilişkiler “öznenin” tahakküm altında tutularak sömürücü sistemin devamlılığını sağlama yönünde gelişmektedir. Üretim ilişkilerinde üretenin yani sömürülenin misyonunu yerine getirmesi sistem için olmazsa olmazdır.

Üretim ilişkilerindeki tüm bu evriliş sosyal, kültürel, psikolojik, cinsel vb. ilişkilerle; kısacası toplumsal ilişkilerle beslenerek gerçekleşmiştir. İtaat ile şekillendirilen ve bunu “iktidar” kavramsallaştırması altında sürdüren toplumsal şekilleniş sömürülen-sömüren ilişkisinin, geniş anlamda ise ezen-ezilen ilişkisinin kalıcılaştırılmasında önemli bir etkendir. Toplumsal ilişkilerin ataerki tarafından biçimlendirilmesi gerçekliğini ortaya koymak ise bu anlamda önemlidir.

“Tarihte kendini gösteren ilk sınıf çatışması” ifadelendirmesiyle kadın-erkek cinsiyetleri arasındaki ezen-ezilen çelişkisini açıklayan Engels’in bahsettiği bu çatışmanın kaynağı ataerkiden başka bir şey değildir. Erk’in cenderesinde biçimlenen toplumsal ilişkiler, üretim ilişkisindeki sömürü zincirini tamamlayan ve onu bütünleyen pozisyondadır.

Özel mülkiyetin ortaya çıkışı ile toplumsal ilişkileri şekillendiren ataerkinin “köklü” bir geçmişe sahip olması çözülmesini de bir o kadar zorlaştırmaktadır. Ataerkinin oluşturduğu çelişkiler çözülmediği müddetçe sınıfsız, sınırsız ve cinsiyetsiz bir dünya düşünün gerçek kılınması mümkün değildir, dolayısıyla ataerki ile mücadele sınıf mücadelesinin esaslarındandır. Sömürücü sistemi ele alırken ataerkinin cinsiyetçi politikalarıyla eş güdümlü olarak ele almak bu nedenle zorunludur.

Sınıfsal çelişkinin keskinleşmesi ile beraber sömürücü sistemin kendi kalıcılığını sağlamak adına sömürülenden duyduğu korkunun, sistemi altüst etme gücüne sahip olan milyonların özne olma haliyle alakalı olduğunu dile getirmiştik. Üretim ilişkisinde belirleyici olan çoğunluğun bir grup azınlığın ceplerini şişkinleştirirken kendisinin sefalete, yoksulluğa mahkûm olması elbette ki ebedi değildir.

Öznenin var olanı yıkıp yenisini inşa etme gücünün olduğunun farkına varışı, farkındalığın sınıf bilincini açığa çıkarması ve bilincin örgütlü bir biçimde var olanı tersyüz etme iddiası taşıması MLM bilimi ışığında çeşitli ülkelerde proleter devrimlerle kendisini ortaya koymuştur. Marks ve Engels’ten Lenin’e, Mao’ya ustaların gösterdikleri yol, ezilenlerin tarihi yazabilme kudretine sahip olduklarını göstermiştir. Teori ve pratiğin bütünselliği Sovyetler’de Ekim Devrimi, Çin’de umudun yanı sıra muazzam deneyimler bırakmıştır. Bu iki devrim sürecinin geri dönüşle sonuçlanması, devrimin devrimlerle devam etmesinin önemini ortaya koymuştur.

Üretim ilişkilerindeki altüst oluşun burjuva ideolojiyi tarih sahnesinden silmek için yeterli olmadığını, burjuva ideolojiyi besleyen her ilişki türünün alt-üst edilmek üzere ele alınması gerektiğini ortaya koyan bu iki deneyimden Çin örneğinde Büyük Proleter Kültür Devrimi(BPKD) bu ihtiyacın somutlanışıdır. BPKD deneyimi, sınıf mücadelesinde yol gösterici bir özelliğe sahiptir. Sovyetler ve Çin deneyimlerinden yararlanırken ataerki ile mücadele bazında da ele almak bizler açısından ön açıcı olacaktır.

Kadına ezilen, erkeğe ise ezen konumunu atfeden ataerkinin cinsiyetçi politikaları ile şekillendirdiği toplumsal ilişkiler ve bunun üretim ilişkileri ile bütünselliği ataerki ile mücadelenin sınıf mücadelesinde olmazsa olmaz olduğunu ortaya koyarken, ataerki ile mücadelenin öznesi ise ezilenler, yani kadın ve LGBTİ’lerdir.

Bizler yazımız bakımından kadın mücadelesi ile sınıf mücadelesi arasındaki ilişkiyi inceleyeceğimiz ve kadınların sınıf mücadelesinin öz gücümü yoksa yedek gücü mü olduğunu tartışacağımızdan LGBTİ mücadelesine değinmeyeceğiz. Ancak ataerki ile mücadele noktasında kadın ve LGBTİ mücadelesinin ortaklaşalığının mühim olduğunu vurgulamadan geçemeyiz.

(Devam edecek)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu