GüncelMakaleler

MAKALE | Mazlumların Ahı Yerde Kalmaz! (İntikam-2)

"Aradan 100 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen bugün Osmanlı-Türk politikaları olduğu gibi devam etmektedir. TC’nin soykırım tehditleri, Suriye ve Ortadoğu için tehlike olmaya devam ediyor. Bölge barışı TC tehdidi altındadır.

Çok zorlu badirelerden geçerek tesadüfen hayatta kalan Soğomon Tehleryan’ın yaşamış olduğu travma, bütün hayatı boyunca önemli rol oynamıştır.

Tehleryan devrimcileşmiştir. Devrimci düşüncelerinin şekillenmesi, politik kimliğe Taşnaksutyun Partisi’nin (Ermeni Devrimci Federasyonu) bir savaşçısı olmasının ardından 1915’te kaybettiğimiz mazlumların hesabının sorulmasının vaktinin geldiğini ve devrimci olmaktan başka bir seçeneğinin olmadığının farkına vardı.

Omuzlarında başta ailesi olmak üzere Ermeni halkına karşı büyük sorumlulukları bulunuyordu.

Tarihi görevle karşı karşıyaydı. İşte o an gelip çatmıştı.

15 Mart 1921 tarihinde Berlin/Charlottenburg Caddesi üzerinde tarihi bir gün yaşandı. Elini Ermeni halkının kanına bulamış İttihat ve Terakki yöneticilerinden, sadrazam, İçişleri Bakanlığı görevlerinde bulunmuş, Ermenilerin imhası kararlarını onaylamış Talat Paşa, S. Tehleryan tarafından güpegündüz cezalandırıldı. Kaçmadı. Gözaltına alınarak tutuklandı. Bütün dünyada yankı bulan eylem, Ermeniler arasında sevinç ve coşkuyla karşılandı.

Alman emperyalizminin uşağı konumunda olan İttihatçılar, Mondros Mütarekesi sonrasında yargılandıkları mahkemeden haklarında çıkan tutuklama ve idam kararlarından sonra çareyi yurtdışına kaçmakta buldular. Alman denizaltısı ile yurtdışına çıkarak Almanya’ya sığındılar.

Kendilerini güvende hissetmeye başladılar. Talat, Enver, Cemal Paşalar, Bahattin Şakir, Dr. Nazım, Sadrazam Halim Paşa ve Cemal Nazmiler sahte kimlik ve kod isim kullanarak Berlin’de günlerini gün etmeye başladılar. Ama yanıldılar, bir gün Ermeni fedailerin gelip kendilerinden hesap soracaklarını düşünemediler.

Berlin’de S. Tehleryan’ın tutuklanmasının ardından 3 No’lu Eyalet Mahkemesi’nde görülen davada sanık beraat ederken, Talat Paşa suçlu bulundu. Mahkeme 1915 Ermeni Soykırımı’nın görüşüldüğü duruşmaya dönüştü. Bugün bile halen tartışılan mahkemede hazır bulunan juri üyeleri, şahitler, bilirkişiler, savunma avukatları gibi önemli şahsiyetlerin duruşmadaki ifadeleri tarihe geçmiştir.

Armin T. Wegner’in çekmiş olduğu fotoğraflar, Dr. Johannes Lepsius’un raporları, Papaz Kriakos Balakian’ın şahitliği daha onlarca şahidin tanıklıkları davayı Ermeni Soykırımı’ndan suçlu buldu. İki gün süren davadan sonra Tehleryan’ın beraatine karar verildi.

Tehleryan duruşmada Erzurum’u aşıp Erzincan’a kadar ilerleyen Rusların kontrol ettiği topraklara, İran’dan bir yolunu bularak doğduğu topraklara döndüğünü söyledi. Kimlerin yaşayıp kimlerin yaşamadığını öğrenmek isterken evlerinin yıkılmış ve yakılmış olduğunu gördü. Eski günler gözlerinin önünden film şeridi gibi geçti.

Yirmi binden fazla kişi müslümanlaştırılmış sadece iki aile hayatta kalmıştı. Sayıları 20 idi. Böyle bir olayı unutmak mümkün değildi. Ailesinin toprağa gömdüğü 1 milyon mark tutarındaki 4.000 altını buldu. Bir ay kaldıktan sonra yeniden İran’a döndü.

Bir gece annesini rüyasında gören Tehleryan rüyada annesine “Talat’ı gördüm anne” deyince annesinin “Talat’ı gördün de, annenin, babanın, kardeşlerinin öcünü almadın demek… Senin gibi oğlum olmaz olsun!” diye çıkıştıktan sonra Talat’ı öldürmeye karar verdiğini belirtiyor.

 

Şahit Metropolit Kirikoris Balakian Mahkemede Anlatıyor…

Ermeni kilisesi mensubuyum, savaş başladığında Berlin’de bulunuyordum. Berlin’den ayrılıp Konstantinopolis’e döndüm. 6-7 ay sonra, 21 Nisan 1915’te 280 Ermeni aydını ile birlikte tutuklandım. İlkin 90 kişi Ayaş’a gönderildi. Geri kalan 190 kişi Çankırı’ya getirildi. 25-15-10-5’er guruplar halinde getirildik.

190 kişilik guruptan 16 kişi kaldı sadece. Hepsi öldürüldü. Kalan Ermenilerin ise Ankara’da yaşayan Ermenilerle beraber Dera Zor’a sürülme kararı alındı. Fakat Kastamonu Valisi, İttihat ve Terakki Dahiliye Nazırı’nın emirlerine uymadı. Hemen azledildi. Vali yardımcısına 800 Türk altını vererek sürülmekten kurtulduk.

Yeni valinin yerine atanan vali, Ankara’da 82 bin Ermeni çoluk, çocuk ve yaşlının ölüm emrini vermiş.

Sonradan öğrendiğime göre hepsi de öldürülmüş. Dera Zor’a en kanlı yollardan biri olan Çorum, Yozgat, Boğazlıyan, Kayseri, Hacın, Osmaniye, İslahiye üzerinden sürüldük. Sadece Yozgat ile Boğazlıyan arasında kadın ve çocuklar dahil 43.000 Ermeni öldürüldü. Tehcir yok etme siyasetidir. Bugün yaşıyorsam 15-16 bin Türk altını paramız olduğu içindir. Rüşvetle hayatta kalabileceğimizi hesap ediyorduk. Öyle de oldu. Halen yaşıyorsam bunu rüşvete borçluyum.

Yozgat’a vardığımızda vadide yüzlerce uzun saçlı kadın ve genç kızlara ait kesilmiş kafa gördük. Başımızda Şükrü Yüzbaşı vardı. Ona sadece erkeklerin öldürüldüğünü ama kadın ve çocuklara dokunulmadığını duyduğumu söylediğimde “sadece erkekleri öldürür de kadınları sağ bırakırsak 50 yıl sonra yine milyonlarca Ermeni türer. Kökünüzü kurutacağız ki, artık hiç maraza çıkarmayasınız” dedi.

 

Bilirkişi Johannes Lepsius’un mahkemedeki ifadesinden…

Bilirkişi Dr. J. Lepsius, yazar ve 62 yaşında.

Tehcir kararı Jön Türk Komitesi tarafından alındı. Dahiliye Nazırı Talat Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından planlanarak Jön Türk teşkilatları tarafından uygulandı. Karar Türkiye’de yaşayan Ermenilerin tümünü kapsadı.

Savaş öncesinden Türkiye’de 1.850.000 Ermeni yaşıyordu. Anadolu Ermenileri üsten gelen emir üzerine Mezopotamya çöllerinin kuzey ve doğu kenarına, Dera Zor’a, Rakka’ya, Meskene’ye, Ras El Ain’e ve Musul’a kadar sürüldüler.

Tahminen 1.400.000 Ermeni sürüldü. Tehcirin anlamı nedir?

Talat tarafından imzalanan kararnamede “Sürgünün hedefi yoktur” deniyordu. Bu emir doğrultusunda Doğu Anadolu vilayetlerinden tehcir edilen nüfusun sadece yüzde 10’u sürgün yeri olarak saptanan yerlere ulaştılar.

Yüzde 90’ı yollarda öldürüldü. Kadınlar jandarmalar tarafından satıldı. Veya Türkler ve Kürtler tarafından kaçırıldı.

Birçoğu da açlık ve yorgunluk sonucu öldü. Anadolu’da, Klikya’da, Kuzey Suriye’de yaşayan Ermeniler ise çöle sürüldü. Çölde oluşturulan toplama kamplarında birkaç yüz bini bulan nüfusun büyük çoğunluğu açlık ve düzenli olarak yapılan katliam sonucu hayatlarını yitirdiler.

 

Yazar-Armin T. Wegner…

  1. Dünya Savaşı’nda, 1915 yılında sıhhiyeci olarak Çanakkale ve İstanbul’da bulundu. Ermenilere yönelik katliam haberlerini duyunca 1915 Temmuz-Ağustos aylarında Anadolu’yu tek tek dolaşarak katliamlara bizzat şahit olmuştur. Daha sonra Halep, Bağdat’ta bulundu. Fırat-Dicle hattını izleyerek Dera Zor’a kadar gitmiştir. Çöllerdeki toplama kamplarını görmüş, hayal sınırlarını aşan korkunç duruma, açlığın ve salgın hastalığın boyutuna tanık olmuştur. Altınlarını yutup daha sonra dışkılarında arayan insanlara rastlamış, toplama kamplarında hayatta kalmak için gösterilen çabayı, kamplardan açık çöllere sürülenleri görmüştür.

Mahkemeye ve jüri heyetine yazılı başvurarak katliam sürgün ve toplama kampları hakkında edindiği bilgileri çektiği sayısız fotoğrafları sunmaya hazır olduğunu bildirmiştir. Şahit olduğu olayları ABD Başkanı Wilson’a “Açık mektubunda” yazmıştır.

 

Halep konsolosu W. Robler’in mahkemeye yazılı gönderdiği raporlardan…

İstanbul Alman Büyükelçiliği’ne 27 Haziran 1915 tarihinde gönderilen telgraf:

“Güvenilir kaynaklar doğuda Ermenilere yönelik katliamların korkunç boyutlara ulaştığını bildiriyorlar. Fırat nehrinin sürüklediği yığınla cesetten söz ediliyor. Sürüklenen cesetlerin çoğu daha ziyade kadın ve çocuk. Bu kırımı durdurmanın yolu yok mu? Lütfen Dışişleri Bakanlığı’nı acilen haberdar ediniz. Alman basınındaki suskunluk, Almanların Türklerin yaptıklarını onayladığı izlenimine yol açıyor.”

Yok olan bir ulusun imhası ile ilgili yapılan tartışmalarda konuyu “Hani belgesi var mı?” durumuna getirmek doğru bir tutum değildir. Geleneksel Türk tezlerinde hiçbir zaman kabul edilmeyen kirli geçmişlerine toz kondurmayan anlayış yine kendi Paşalarının acil olarak Ermenilerin imhası için Anadolu’da ve Suriye’de valiliklere gönderilen telgraflarda gün gibi ortadadır. Gönderilen her telgrafta “gereği yerine getirildikten sonra imha edilmesi”… gerektiği de not edilmiştir. Gizleyemedikleri telgrafların hepsini mahkemeye orjinal halleri ile sunan Andonyan gerçekleri su yüzüne çıkarmıştır. Telgraflardan öne çıkan birkaç tanesi kan donduran cinstendir.

Cemiyetin talimatı neticesinde Hükümet, Türkiye’deki bütün Ermenilerin kökünü kazıma kararına varmıştır. Bu emir ve karara uymayan ya da karşı çıkanlar vatandaşlıktan çıkarılacaklardır. Kadınları, çocukları, hastaları da kapsayan imha emrini tatbiki, ne denli acımasız, trajik görünüyor da olsa hissiyata, vicdanın sesini dinlemeye yer yoktur ve amaca ulaşıncaya dek vazgeçilmeyecektir.”

15 Eylül 1915, Dahiliye Nazırı Talat

Halep Valiliğine; No 691

Ermenileri doğuda yaşadıkları her yerde gizli yol ve yöntemlerle yok edin.”

23 Kasım 1915, Dahiliye Nazırı Talat

Şifreli Telgraf; No 830

Anne babalarını kaybetmiş yetim çocuklardan sadece olanı biteni hatırlayamayacak kadar küçük olanları tutun, geri kalanları kafilelerle yollayın.”

12 Aralık 1915, Dahiliye Nazırı Talat

Ermenilerin bazılarının toplu olarak veya ferden din değiştirdikleri, bu şekilde memleketlerinde kalmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Din de değiştirseler gönderilmeleri…”

1 Temmuz 1915 tarihli şifreli talimat, Dahiliye Nazırı Talat

***

Mahkeme Soğomon Tehleryan’a son söz verince “Vicdanım rahat, kendimi suçlu hissetmiyorum, bir insan öldürdüm ama katil değilim” dedi.

Ardından Jüri başkanı şu kararı açıkladı.

Jürinin haysiyet ve vicdanıyla aldığı karar”dır.

Heyecan ve alkışlar arasında dinlenen kararda “Sanık beraat etmiştir, mahkeme masrafları devlet bütçesinden karşılanacaktır”, “Jüri, sanığın itham edilen cürümünden dolayı suçsuz bulunmuştur”, “sanığın tutukluluk hali kaldırılmıştır.”

Ermeniler devam etmiş, elini kana bulamış yönetici konumundaki  İttihatçılar cezalandırmıştır.

– Sayit Halim Paşa, Başbakan, Aralık 1921 Roma’da Arşavir Şirakyan

– Cevanşir Han Behbud, Azerbeycan İçişleri Bakanı, 18 Temmuz 1921, İstanbul’da Misak Torlakyan…

– Cemal Azmi, Trabzon canavarı, 17 Nisan 1922, Berlin, A. Şirakyan-Aram Yerganyan

– Bahattin Şakir, Teşkilat-ı Mahsusa Kurucu-yöneticisi, 17 Nisan 1922, A. Şirakyan-Aram Yerganyan

– Enver Paşa, Ordu Komutanı, 4 Ağustos 1922, Tacekistan, Hagop Melkonyan

– Cemal Paşa, Suriye’de Ordu Komutanı, Temmuz 1922’de Artaşes A. Gevorgyan-Bedrso Ter Poğosyan

 

Aradan 100 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen bugün Osmanlı-Türk politikaları olduğu gibi devam etmektedir. TC’nin soykırım tehditleri, Suriye ve Ortadoğu için tehlike olmaya devam ediyor. Bölge barışı TC tehdidi altındadır. Başımızdan hiç eksik olmayan paşa, halife heveslisi olarak bu sefer R.T.Erdoğan karşımıza çıkmaktadır. Musul ve Kerkük’e kadar uzanan zengin topraklar yeni “Paşa”nın iştahını açıyor. Bu durum Erdoğan’ın da sonunu getirecektir.

Unutulmamalıdır, yanlış hesap Rojava’dan  döner*…

(Not: Doğan Akhanlı’nın titiz bir çalışma sonucu Berlin’de görülen davanın tutanaklarını Türkçe’ye çevirerek Belge Yayınevi’nin 2003 yılında yayına hazırladığı “Talat paşa davası tutanaklar” kitabından faydalanılmıştır.)

(* Bu söz Pervin Buldan’a aittir.)

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu