GüncelLGBTİ+

ROJAVA | “Biz kuirlerin yaşadığımız yerlerde var olmaya hakkımız var!”

Rojava’da bulunan Yahudi trans anarşist savaşçı Robin Goldman’la Onur Ayı vesilesiyle gerçekleştirilen söyleşiyi yayımlıyoruz

– Bize biraz kendinden bahseder misin?

– Ben Robin Goldman. Kuir Yahudi bir anarşistim. Birçok farklı yerde yaşadım ancak Rojava’ya gelmeden önce büyük bir şehirde yaşıyordum. Yahudi kökenim, Reformist Yahudilik. Yani dini anlamda katı değil ama toplumda her zaman güçlü bir “liberal Siyonist” akım vardı ve genç yaştan itibaren İsrail yanlısı propagandaya maruz kaldım. Soykırım tarihini, özellikle de Holokost’u anlamak beni anti-faşist olmaya yöneltti. Bu, başta bazılarını kabul etsem de milliyetçi düşünceleri sorgulamama neden oldu. Hayatımın bu bölümünde sosyalist, komünist ve/veya anarşist olan Yahudilerle örgütlenmek benim için önemli ve Yahudilerin milliyetçiliğe ve faşizme karşı direnişinin tarihi bana çok ilham veriyor. Ben anti-Siyonist, diaspora yanlısı, ateist bir Yahudi’yim. Aynı zamanda bir kuirim. Cinsel yönelimim ve cinsiyet kimliğime kolayca bir isim vermek istemiyorum ancak okuyucuların beni daha iyi anlayabilmesi için kendimi eşcinsel bir trans erkek olarak tanımlayabilirim.

Rojava’ya gelmeye nasıl karar verdin? Buradaki deneyimin nasıl?

– 2015’te Rojava Devrimi’nden haberdar olduğumdan beri buraya gelmeyi istiyordum. Meredith Tax’in “Öngörülemeyen Bir Yol: Kadınlar İslam Devleti’ne Karşı Savaşıyor” ve George Orwell’ın “Katalonya’ya Selam” kitaplarını okumuştum. Nihayet beni kabul edecek ve gelmeme yardım edecek bir örgüt buldum. Bu arada bir trans olduğumu anlamıştım. Buraya gelmeden bir yıl kadar önce testosteron almaya başlayarak trans geçiş sürecimi de başlatmış oldum. Burada sürecim hala devam ediyor. Bazı yönlerden zor ama birçok yönden beklediğimden daha kolay bir deneyim oldu. Burada toplumda kuir meseleleri neredeyse hiç görünür olmadığı için, “erkek miyim kadın mıyım” diye soran insanlar, beni bir kalıba koymaktansa genellikle onlara verdiğim cevaptan memnun görünüyorlar. Ayrıca bir yabancı olarak, belirsiz cinsiyet görünümümün yanısıra onlara birçok farklı nedenden dolayı “garip” geliyorum.

Buraya gelmeden önce 2017’de Rakka’nın özgürleştirilmesi ile ilgili tweetlerin arasında TQILA’nın o ünlü fotoğrafını ve gökkuşağı bayraklarını görmüştüm. Birçok zorluğun yanısıra faşistlerin bana ve bir arkadaşıma saldırması 2017’yi benim için çok zor bir yıl yaptı. Şimdi TQILA’nın o ünlü fotoğrafının birçok diplomatik soruna sebep olduğunu biliyorum fakat o zaman bilmiyordum. TQILA’nın fotoğrafı bana o dönem büyük bir ilham vermişti ve çok güzel hissetmiştim.  O fotoğrafla yükselen faşizme karşı, iyi bir mücadele ve zafer hala mümkün gibi hissettim. Bana yalnızca Rojava’ya gelme ilhamı vermedi, mücadeleye her koşulda devam etmenin ilhamını da verdi. DAEŞ’in eski başkenti üstündeki gökkuşağı bayrağının görüntüsü o kadar güçlü bir işaretti ki, bunu asla unutacağımı sanmıyorum.

Bir trans olarak Rojava’ya gelirken tabii ki korkularım vardı çünkü neyin-nasıl ilerleyeceğini bilemiyordum ama aynı zamanda beni alan arkadaşlara da güveniyordum. Eğer kuirler devrimlere katılmazlarsa toplumla doğru bir temas sağlayamayız ve insanlar ileride bizim orada olmadığımızı söyleyerek bize kendiliğinden alan açmazlar diye düşünüyorum. Başkalarının bizim için devrim yapmasını bekleyemeyiz, bizim devrimlere katılmamız ve toplumun geri kalanıyla birlikte bu devrimleri inşa etmemiz gerekir. Aynı zamanda benim gibi düşünen ve buraya gelmek isteyen başka trans arkadaşlarım da vardı. Devrime katılmanın olasılıklarını merak ediyorlardı. Onlara “ben gidip bu imkanları bulacağım” dedim.

Sanırım burada yaşadığım transfobinin çoğu, aslında yardımcı olmaya çalışan ama burasıyla ilgili oryantalist fikirlerden korkan diğer Batılılardan geldi. Burada testosteron almanın zor olacağını düşünürdüm, hastaneye gittim ve kolayca bir reçete aldım. Burada insanların beni kesinlikle anlamayacağını düşünürdüm. Doğru, bazı insanlar kaba şeyler söyleyecekler ama bu sonuçta en önemli şeyi, yoldaş olduğumuz gerçeğini değiştirmeyecek. İnsanların beni tanıması onları ideolojik konuşmalardan daha fazla değiştirir. Bazı insanlar hala bana “mesleğini söyle, insanlar mesleğini duyunca sana saygı duymaya başlayacaktır” diyorlar. Bunu reddediyorum. Biz insan olduğumuz için bu saygıyı zaten hak ediyoruz. Yaptığımız işle topluma olan faydamızı göstererek saygı kazanmaya çalışmak kapitalistçe ve yanlış. Hem çevremizdeki kültüre hem de kendimize ve benzersizliğimize saygılı davranarak kendimize saygı duymamız gerektiğini düşünüyorum. Buradaki yabancılar, yerel halk için bazen kabul edilemeyen şekillerde var olma ayrıcalığına sahiptir. Burada zaten varolan kuir hayatın nasıl olduğunu ve onu nasıl daha iyi destekleyebileceğimizi keşfetmek için daha fazla şansım olmasını umuyorum. Bir yabancı olarak bu çok zor. Şimdilik en doğru yol nedir bilmiyorum ve bir kullanma kılavuzu da yok.

Kuir bir Yahudi olarak geçtiğimiz aylarda yeniden başlayan İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları konusunda ne düşünüyorsun?

Bu soruya nasıl cevap verebileceğimi bilmiyorum. Yahudi ya da kuir kimliğimle bağlantısı olduğunu düşünmüyorum. İsrail ve saldırıları hakkında Yahudileri koruma ve temsil etme iddiasını ve mesajlarını duyarak büyüdüğüm için militarist, soykırımcı ve emperyalist politikalarını gördükçe duygusal olarak diğer insanlardan daha fazla acı hissediyorum. Politik olarak ise bunların hepsinin emperyalizm ve milliyetçilikle bağlantılı olduğunu biliyorum ki, bu tamamen İsrail’e özgü değil. İsrail’in izin verdiği çok eski, demokratik olmayan bir seçime dayanarak İsrail’in Hamas’ın Filistin halkını temsil ettiği iddiasının İsrail tarafından Filistin karşıtı eylemlerini haklı çıkarmak için kullanıldığını gördüm. İsrail, Yahudilerde korkuyu körüklemek ve konumunu haklı çıkarmak için anti-semitizmi kullanıyor ve Filistinlileri büyük ölçüde beyaz ve Batılı müttefiklerinin gözünde insanlıktan çıkarmak için oldukça oryantalist bir şekilde İslamofobiyi kullanıyor. Tarihsel olarak anti-semitizm de oryantalizme dayanıyor, bu nedenle İsrail, Avrupa kökenli Yahudileri Batı beyazlığı içinde ve “Doğunun” dışında yeniden konumlandırmak için daha da Doğulu bir öteki kullanıyor. Mevcut durumun ideolojik ve politik arka planı budur.

Türkiye’de ne zaman LGBTİ+lar olarak Kürt ulusal sorunundan bahsetsek “Ama Kürtler çok homofobik. Türkiye’nin doğusu batısından daha homofobik” gibi söylemlerle karşımıza ulusalcı LGBTİ+lar çıkıyor. Benzer bir durum Filistin için de geçerli. Bu konuda bir şeyler söylemek ister misin?

– Bence bu, bir tür içselleştirilmiş oryantalizm. İsrail kendisini çok aydın, ilerici ve LGBT destekçisi göstermek için çoğunlukla “gerici”, “şiddet yanlısı”, “kadın düşmanı” ve “homofobik” Filistinli/Müslüman/Arapları kullandığı propagandalarla “pinkwashing” yapıyor. İsrail’deki LGBT sorunlarına karşı mücadele ettiğini iddia eden “A Wider Bridge” diye bir grup var, bunlar aslında Batıdaki LGBTİ+lara özellikle de Yahudi olanlara İsrail’in reklamını yapıyorlar. İlk isimlerini duyduğumda sitelerini ziyaret edip haklarında bir şeyler öğrenmek istemiştim. Bloglarında Filistin’de olduğu iddia edilen Arapça yapılmış bir grafitinin olduğu bir paylaşım gördüm. Bunun hakkında yazdıkları yazı iğrençti. Bundan etkilenebilecek Filistinli kuirleri düşünmek yerine durumla alay ettikleri bir yazıydı.

Homofobinin Filistin ve Kürt toplumlarında olduğuna kesinlikle inanıyorum ve bazı şekillerde savaşmanın diğer kültürlerde olduğundan daha zor olabileceğine de inanıyorum. Daha güçlü bir kültürün saldırısına uğrayan bir kültürü değiştirmeye ve büyütmeye çalışmak özellikle zordur. İsrail’in ve görünüşe göre bazı Türkiyelilerin bunu alaycı bir şekilde kurbanlarını insanlıktan çıkarmak için kullanabilmesi iğrenç ama şaşırtıcı değil. Kapitalizm ve faşizm herhangi bir bir kimliği, herhangi bir liberal hareketi yeniden yaratabilir ve LGBT hakları da bir istisna değildir. Filistinli kuirler ve Kürt kuirler var ve zor bir durumda kendi hakları için savaşıyorlar. Başka yerlerdeki kuirler de onları desteklemeli, kendi uluslarının propagandası için daha görünmez kılmamalı.

Emperyalist ülkeler de aynı argümanı kullanmıyorlar mı? Haklarımızı bize onlar mı verdiler yoksa mücadele sonucunda mı kazandık onları?

– İlk Pride, polisin onlarca şiddetli saldırısından sadece birisine karşı gösterilmiş bir direnişti. Sıradışı olan saldırı değildi, bu normaldi. Benzersiz olan topluluğun kendisini savunması ve direnişiydi. Hareket, o zamandan bu yana onlarca yıldır, hala çok sık yaşadığımız utancı ve sessizliği sona erdirmek için mücadele ediyor. Rojava’da pek çok insanın sahip olduğu bir fikir var, Batı bir kuir cenneti ve gittiğiniz her yere kabul ediliyorsunuz. Kendi ülkemde de kimliğimden dolayı korkular yaşıyordum. Ailem tarafından kabul edildiğim için şanslıydım ama çoğu trans mücadele etmek zorunda ve birçok trans genç evsiz kalıyor. Kuirler işlerini kaybediyor, tıbbi yardıma ihtiyaçları olduğunda doktorlar tarafından geri çevriliyor, sokaklarda saldırıya uğruyor ve polis tarafından na-trans heteroseksüellerden daha yüksek oranlarda öldürülüyor. Kuir mülteciler, transit geçişlerde ve kamplarda daha fazla şiddete maruz kalıyor ve sığınma başvurusunda bulunurken veya gittikleri ülkelerde iş bulmakta ayrımcılığa maruz kalıyor. Çoğu büyük şehirde bu sorunlara karşı yardımcı olacak kaynaklar yaratılmış, bunlar bir nesil veya daha uzun süre içinde kuirler tarafından kan, ter ve gözyaşlarıyla inşa edilen kaynaklar. Artık sadece var olduğumuz için yasa dışı veya akıl hastası olarak sınıflandırılmıyoruz. Ancak, her gün birçok insan bize halaöyleymişiz gibi davranıyor. Her günümüz kazandığımız hakları koruma, kendimizi ve topluluğumuzu güvende tutma ve toplumu daha büyük bir özgürlüğe açma mücadelesi.

Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

– Tüm baskılar birbiriyle bağlantılıdır ve eğer emperyalistler, kimliklerimizi kullanarak bizi daha küçük ve kontrol edilmesi daha kolay gruplara bölmek için kullanabilirlerse bunu yapacaklardır. Pinkwashing sadece İsrail’i güzel göstermek için değil, kuir Yahudileri savunmasız ve korkmuş hissettirmek ve evimizde yoldaşlarımızla güçlü topluluklar oluşturmak yerine korunmak için İsrail’e yönelmemizi sağlamak içindir. İsrail devletinin kurulmasından önce anti-Siyonistlerden gelen eski bir devrimci Yahudi sloganı vardır: “Nerede yaşıyorsak orası bizim vatanımızdır!” Biz Yahudilerin nerede yaşıyorsak orada var olma hakkımız var. Biz kuirlerin yaşadığımız yerlerde var olmaya hakkımız var. Güvenliği ancak dayanışmayla sağlayabiliriz.

Devrimci özlemleri olan kuirler, çok sayıdaki risklerin ve zorlukların farkında olmalı, ancak her zaman olasılıkların ve umutların da farkında olmalıdır. Antisemitizm, homofobi ve transfobi hem düşmanlarımız arasında hem de dostlarımız arasında var. Örgütlerimizde bu yanlış fikirleri asla kabul etmemeliyiz, bu fikirlere karşı her zaman meydan okumalıyız. Ayrıca düşmanın bizi müttefiklerimizden vazgeçmeye veya herkes için daha fazla özgürlük mücadelesinden vazgeçmeye ikna etmesine asla izin vermemeliyiz. Birbirimize destek olmak için diğer kuirlerle ve diğer ortak mücadeleler temelinde onlarla dayanışma oluşturmak için kuir olmayanlarla birlikte örgütlenmeliyiz. Korku yerine güç kaynağı, izolasyondan ziyade bağlantı temeli olarak her zaman kimliklerimizle ve benzersiz renklerimizle ilişki kurmalıyız. Kendimiz olarak var olmakta ısrar etmek, militanlığımızın bir parçasıdır ama tek parçası olamaz. Bizden önceki insanlarımızın örneklerini izlemeliyiz, tıpkı Hollandalı eşcinsel anti-faşist şehit Willem Arondeus gibi… Yahudilerin kayıtlarını tutan bir postaneyi imha etmekteki rolü nedeniyle Naziler tarafından tutuklandı ve idam edildi. İdam cezasına çarptırıldıktan sonra “Eşcinsellerin korkak olmadığını tüm dünyaya bildirin!” demişti.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu